29 Ağustos 2011

Beğenen var beğenmeyen var

Facebook'ta bulunan "beğen" butonu benim için oldukça antipatik. "Beğenemedim" bir türlü. Listemde ekli olan bilmem kaç kişi bu butonu o kadar aktif kullanıyorlar ki inanın şaşarsınız. Mesela arkadaşın biri Farmville uygulamasında bir bok yapmış, ne bilim mısır mı elma mı ne dikmiş, bunu da duvarında paylaşmış. Bir kişi de gitmiş bunu beğenmiş. (Based on a true story) Neyi beğendin ki sen? Mısır dikmiş lan adam. Mısır la mısır işte bildiğin mısır?

Geçenlerde, - gerçek hayatta - arkadaşlarla muhabbet ediyoruz. Biri bir şey söyledi. Öteki ise hiç beklenmedik bir biçimde kendi ismini söyleyerek "x bunu beğendi" dedi, aynı anda Facebook'taki el işaretini de yaparak. "La nolii ki?" dememe kalmadan herkes kahkahayı bastı. 

Ama Bono bu sefer gülmedi.

25 Ağustos 2011

Düşünüyoruz o halde yokuz!

Düşün düşün boktur işin diye boşuna dememişler. Yabancı ülkelerde durum nedir bilmiyorum; ama net olarak bildiğim bir şey var ki o da bu söz benim ülkem için son derece doğru. Aslında düşünmüyoruz biz. Zira bizde düşünmek sorun çözmek adına yapılmıyor. 

Bizim düşünmekten anladığımız, ilerisini göremediğimiz durumlar için her zaman olabilecek en kötü senaryoyu yazmak, sonra da senaryoya inanmak ya da günlerden pazar iken pazartesiyi hayal etmek. "Pazartesi Sendromu"nun temel sebebi de bu aslında. 

Saçmayız biz. 




Azrail kimdi aslında?

Bu yazı bugüne kadar Azrail'i bizlere bir melek olarak tanıtıp, daha sonra tasvirini şeytana yakın yapan tüm dostlara itafen yazılmıştır.

Bugüne kadar gerek görsel medya olsun, gerek atalarımızdan dinlediğimiz hikayeler olsun hiçbiri Azrail'i bir melek gibi betimlememiştir.  Karşımıza çıkan biçim, siyah cüppeye sahip, elinde tırpan bulunan ürkütücü bir varlıktan öteye gidememiş, içinde bulundurduğu "melek" kavramını gün geçtikçe yitirmiştir. Anlayacağınız Azrail aslında sözde "melektir". Değerli dostlarım burda karşımıza çıkan yaman bir çelişki değildir de nedir? Sorarım sizlere.

Burda dikkatinizi Klasik Türk sinemasına çekmek istiyorum. Evine haciz gelen bir Türk ailesi düşününüz. Aile yıkık durumda, madden ve manen hüsran durumu vâkıf.  Şimdi gözlerinizi az da icra memuruna  çevirin. Böyle ak saçlı, temiz yüzlü, sakal traşı olmuş bir memur kendisi. Ailenin durumu mevzu bahis olduğunda içi kan ağlıyor; ancak bu noktada silkeleniyor ve görevde olduğunu hatırlıyor. İçi kan ağlasada haciz işlemini gerçekleştiriyor.

İşte bence Azrail de böyle. Temiz yüzlü, ak saçlı, memur kılıklı bir melek. Şöyle elinde defteri falan var. Her can almaya gittiğinde içi kan ağlıyor; ama genede o görevini yapıyor. Bence gelenekselleşmiş Azrail tanımınından çok daha iyi bir izdüşüm bu. Zira hem melek görseline uyumlu - ak saçlı, temiz yüzlü - hem de Azrail ürkütücülüğüne sahip.